Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar 15 Temmuz’un sadece darbe ve iç savaş girişimi olmadığını öncesi ve sonrası ile Türkiye’yi parçalamak isteyen çok uluslu güçlerin projesi olduğunu söyledi.Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar 15 Temmuz’un sadece darbe ve iç savaş girişimi olmadığını öncesi ve sonrası ile Türkiye’yi parçalamak isteyen çok uluslu güçlerin projesi olduğunu söyledi. Bayraktutar “Bizler ülkemiz üzerinde oynanan büyük oyunun farkındayız ve bu yüzden evet diyoruz” dedi. Diyanet-Sen Genişletilmiş Başkanlar Kurulu Toplantısı Ankara’da Büyük Anadolu Otel Konferans Salonu’nda Genel merkez yönetimi ve şube yönetimlerinin katılımı ile gerçekleştirildi. Genel Başkan Bayraktutar toplantıda yaptığı konuşmada ülke ve dünya gündemine dair değerlendirmelerde bulundu. İşte Bayraktutar’ın konuşmasından satır başları Hepsi Aynı Senaryonun Devam Eden Oyunları Bu ülke, bu millet büyük badirelerden büyük sıkıntılardan geçti. Savaşlardan darbelerden, ekonomik krizlerden, terörden iç ve dış şer odakların oyunlarından, dizayn etme, dize getirme çabalarından çok çekti. Gerek ülkemizin jeopolitik önemi, gerek tarihi gerçekler bu şer odaklarıyla olan mücadelemizin devam edeceğini gösteriyor. Son olarak uluslararası bu güçlerin ülkemizi dizayn etmek, dize getirmek amacıyla başlattıkları, gezi olayları, MİT Tırları, 17-25 Aralık olayları, kazılan hendekler, canlı bombalar, Suriye sınırında oluşturulan terör hattı ve en nihayet 15 Temmuz ile ülkeyi kaos ve savaş ortamına çekmeyi amaçlayan FETÖ darbe kalkışması hepsi aynı senaryonun devam eden oyunlarıydı. Bunları birbirinden bağımsız düşünmek büyük resmi asıl meseleyi görmemek demektir. Büyük ve güçlü Türkiye’yi istemeyenler dört bir koldan ülkemizle uğraşmaya, oyun üstüne oyun, senaryo üstüne senaryo yazmaya devam ediyor. Bu yüzden 15 Temmuz sadece darbe ve iç savaş girişimi değildi. 15 Temmuz’u atlattık şükür deyip köşeye çekilme gibi bir lüksümüz yok. Çünkü 15 Temmuz'un başka ayakları da var, Çünkü 15 Temmuz sadece FETÖ'nün, sadece FETÖ'cü askerlerin vatana ihanetleriyle sınırlı değil. Çünkü biz biliyoruz ki FETÖ bu çok uluslu projenin sadece bir maşası Türkiye'yi yeniden biçimlendirmeye ayarlı bu çokuluslu projenin MİT TIR'ları vakasından alın, sınır bölgelerinde sadece FETÖ'cü komutanların yerleştirilmesinden devam edin, bu kadrolarla PKK ve DEAŞ arasındaki bağlantılar, bu terör örgütlerinin ABD, Avrupa ülkeleri ve İran tarafından silah askeri eğitim ve daha bir çok yönden desteklenmesi hepsi bu ürkütücü senaryonun birer parçası. Öyleyse sadece FETÖ ile mücadele yetmeyecektir. Çünkü koridor planı işlemektedir. Harita çalışmaları devam etmektedir. PKK/PYD'nin Suriye ayağı tamamlanınca Türkiye'ye karşı korkunç bir cephe açılacaktır. İçeride terörle mücadelenin başarısı ortada. Terör koridoru ile bugünün değil, yüz yıl sürecek bir geleceğin hesabı yapılmaktadır. Dolayısıyla dar askeri başarılarla bunun engellenmesi mümkün değildir. Hesap Türkiye'yi ebediyyen yolundan etmeye ayarlıdır. Türkiye ile Arap/İslam dünyası arasındaki ilişkilerin ABD'nin, İran'ın, PKK'nın inisiyatifine mahkum edilmesi bu ülke için ölümcül sonuçlar doğuracaktır. Bu kuşatma, çevreleme, terör örgütleri üzerinden yürütülse de çokuluslu bir hesaptır. Ve bundan kolay vazgeçilmeyecektir. MİT TIR'ları meselesi, Çözüm Süreci paketi, PKK'nın güneydoğu il ve ilçelerinde yürüttüğü çukur savaşı, FETÖ'nün 15 Temmuz'u hepsinin Türkiye'ye yönelik büyük yıkım projesinin aşamaları olduğunu yeni yeni anlıyoruz. Türkiye'yi teröre “destek veren ülke” ilan ettirmek için Suriyeli muhaliflere giden yardımların deşifre edilmesi FETÖ ile DEAŞ'ın, FETÖ ile PKK/PYD'nin ortak projesiymiş, 15 Temmuz'dan sonra anlıyoruz. Ortak harita çalışmasının, bu üç örgüt üzerinden ortaklaşa yürütüldüğünü yeni yeni kavrıyoruz. Küresel üst iradenin bütün örgütleri bu yüzden tek çatı altına aldığını ve hepsine ayrı ihaleler verdiğini kavrıyoruz. Bütün bunlar gelip geçici hesaplar değil. Bunlar 15 Temmuz'dan sonra da bitmedi, yeni ABD yönetimi tarafından da yok sayılmayacak. Küresel ölçekte jeopolitik güç hesaplaşmasına dikkatli bakanlar, önümüzdeki yıllarda bu restleşmelerin daha da şiddetleneceğini fark edecektir. Türkiye'nin eli 16 Nisan sonrası çok güçlenecek Ama Türkiye, eskisine göre çok güçlü. Birçok engeli aştı, derin operasyonların farkına vardı, gücünü ortaya koydu, oyun bozucu operasyonlara girişti, bunları yaparken de belki de “ilk kez” “başkaları ne der” endişesine teslim olmadı. Sağlam bir zemin bulundu. Bölgeye ve dünyaya bakışını daha da netleştirdi. 16 Nisan referandumundan sonra elleri çok daha güçlü olacak, hareket alanı genişleyecek. İşte o zaman asıl oyun bozucu operasyonlar, girişimler başlayacak. O yüzden biz 16 Nisan referandumunu çok önemsiyoruz O yüzden “15 Temmuz'un nöbetçisi, 16 Nisan'ın 'Evet'çisiyiz diyoruz. Çünkü biz bu ülkede bir daha antidemokratik süreçler yaşansın istemiyoruz. Biz, bu ülkede koalisyon pazarlıklarıyla, istikrarsızlıklarla yoğrulan bir görüntü istemiyoruz. Ülke büyüsün ve yürüsün istiyoruz. Oynanan oyunun farkında ve buna dur diyen bir Türkiye istiyoruz. Sendika olarak asla siyaset işine girmedik. Her zaman ülkemizin milletimizin tarafında yer aldık. Ülkemizi bölmeye yönelik oyunlar ortadayken tabi ki istikrardan, istikbalimizden yana taraf olacağız. O yüzden referandum meselesini sadece siyasi bir mesele olarak görmüyoruz. Bu konu bütün toplumu ilgilendiren bir konudur. Onun için bunu iktidar partisi, muhalefet partisiyle sınırlayarak 'ya oradansın ya buradansın' yaklaşımıyla insanları farklı kulvarlara çekme yarışı olarak görenler hata ediyor. Bu konu millet ve memleket meselesidir. Şunu unutmayalım ki istikrarı kaybedersek bu coğrafyada ayakta kalmamız neredeyse imkansızdır. Parlamenter Sistem Tıkanmıştır Parlamenter sistemin tıkandığı ve artık ülkemizin sorunlarına çözüm üretemediği artık görülmüştür. 93 yıllık Cumhuriyet, 66. hükümet. İstikrarsızlığın yoğun olduğu 38 yıl içinde 37 hükümet var. Bu hikâyeden başarı çıkmaz. Türkiye'nin toparlandığı, milletle bütünleştiği dönemleri ancak parmakla gösterirsiniz. Biz dünyanın üçte bir coğrafyasını idare etmiş bir medeniyetin çocuklarıyız. Bu medeniyetlerin de 5 önemli şehri var. Kudüs, Kahire, Şam, Bağdat ve İstanbul. Bu şehirlerden dördü düştü ve sadece İstanbul kaldı. Biz bu ülkenin entelektüel gücü olarak her zaman bunların karşısına çıktık. Memur-Sen olarak biz şimdiye kadar duruşumuzdan, yürüyüşümüzden asla sapmadık. Ödenecek bir bedel varsa bunu da öderiz. Çünkü biz bu ülkede bir daha antidemokratik süreçler yaşansın istemiyoruz. Biz bu ülkede sabah kalkıp akşama hükümet değişikliği, pazarlıklarla yoğrulan, fırlayan, inen, yükselen borsa ve dolarlar istemiyoruz. Bu ülke büyüsün ve yürüsün istiyoruz. Ayrıştırmaya Hayır Kardeşliğe Evet Şunu da unutmamak gerekir, bu millet sağcı solcu diye ayrıştırılmaya ötekileştirilmeye kalkışıldı, alevi-sünni diye ayrıştırıldı, laik-antilaik diye ayrıştırılmaya çalışıldı, Türk- Kürt diye ayrıştırılmaya çalışıldı sonuç da senaryo hep aynı birlik ve beraberliğimizi kardeşliğimizi bozmayı amaçlayan suni gündemlerle bizi birbirimize düşürmek. Bir sağdan bir soldan asalım mantığı bu günde bir evetçiye saldıralım bir hayırcıya şekline dönüşmeye başladı. Bu oyunun farkında olmak lazım. "Hayır"ı da "Evet"i de söyleyenin bu ülkenin vatandaşı olduğunu unutmayalım. Cumhurbaşkanlığı sistemini de kapsayan Anayasa değişiklik paketinin oylanması neticesinde devlet bir sistem değişikliğine gidecek ama netice evet de hayır da çıksa biz bu topraklarda bir millet olarak yaşamaya devam edeceğiz. Sistemin değişmesine sonuna kadar, kardeş ve millet kalmaya sonsuza kadar evet. Çok Yol Kat Ettik Özellikle 2004 yılından bu yana ne elde edilmişse bizim eserimizdir. Bazı sendikaların hayal dahi edemedikleri kazanımlarımızı kendilerine mal etmek isteyenler, dün olduğu gibi bugün de yarın da olacaktır. Ancak, onlar, emeğini zayi ettirmeme kararlılığımızla elleri boş dönecek, emellerine ulaşamayacaktır. Biz emeğimizi de, ekmeğimizi de, eserimizi de kimseye çaldırmayız. Diyanet-Sen’in yetkili olduğu dönem din görevlilerinin altın çağı olmuştur. Ücretlerin iyileştirilmesinden, boş kadroların doldurulmasına, Fahri ve vekillerin kadroya alınmasından ek ders ücretlerine, bayram mesailerinden yatılı Kur’an kurslarının iaşe ve ibate giderlerinin genel bütçeden karşılanmasına, ilahiyat önlisans diplomalarındaki şerhlerin kaldırılmasından teşkilat yasamızın çıkarılmasına kadar burada sayıp da vaktinizi almak istemediğim bir çok kazanımda Diyanet-Sen’in imzası vardır. Tüm toplumu ilgilendiren, kamuda kılık kıyafet yasağının kaldırılmasından, Cuma saatinde kamu görevlilerine izin verilmesi, Yaz Kur’an kurslarında yaş engelinin kadırılması, hastanelere din görevlisi ugyulamaları da sendikamızın Memur-Sen’in çabaları sonucu hayata geçmiş toplumumuzu rahatlatan uygulamalardan bazılarıdır. İş Güvencesini Hedef Aldırmayız Öncelikle şunun bilinmesi gerekir ki biz iş güvencesini hedef aldırtmayız. Biz güvencesiz iş istemiyoruz. Memur-Sen olarak tüm kamu görevlilerinin 4/C kapsamındaki geçici personelin, 4/B sözleşmeli personelin, farklı kurumlarda geçici istihdam edilerek hizmet sunanların, memur işi yapan kamu işçilerinin kadroya geçirilmesini; kamuda ya 4/A ya da 4/D kadrosunda çalışma olması teklifinde ısrarcıyız. Güvence içermeyen, güvence noktasında esneklik içeren istihdam türlerinden kurtulma teklifimize bürokrasinin de Evet demesini bekliyoruz. Siyasette, sivil demokratik yönetimde vesayete ne kadar karşıysak, vesayetin ifşası ve imhası için ne kadar kararlıysak iş güvencesi üzerinden kamu personel sisteminde, kamu görevlileri üzerinde, emeğimiz ve ekmeğimiz üzerinde vesayet oluşturulmasına da en az o kadar karşıyız. İş güvencesini korumakta, kapsamını genişletmekte o kadar kararlıyız. Genel Başkan Mehmet Bayraktutar’ın konuşmasının ardından Genel Başkan Yardımcıları kendi sorumlu oldukları alanlar ile ilgili katılımcılara bilgi verdi. |
370 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |