DİYANET RAMAZAN UYARISI YAPTIRamazan ayının başlamasına birkaç gün kala Diyanet İşleri
Başkanlığı Konferans Salonunda bir basın toplantısı düzenleyen Diyanet
İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, önemli açıklamalarda bulundu. Ramazan
ayının başlamasına birkaç gün kala Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans
Salonunda bir basın toplantısı düzenleyen Diyanet İşleri Başkanı Prof.
Dr. Mehmet Görmez, önemli açıklamalarda bulundu. Ramazanın
Allah’a yakınlaşma ayı olduğunu belirten Başkan Görmez, “Ramazan, bir
kültürdür, bir medeniyettir, bir dünya görüşüdür. Ramazan, İslâm’ın
rahmetle yoğrulmuş adaletini, bilgi ve hikmetle bütünleşmiş ahlâkını
bütün insanlığa gösteren bir rahmet ve bağışlanma ayıdır.” diye
konuştu. Günümüzde İslâm dünyasında “Ramazanla değişmekle
“Ramazanı değiştirmek” arasında gidip gelen yeni bir takdim formunun
dikkat çektiğine işaret eden Diyanet İşleri Başkanı Görmez, doğru
olanın “Ramazanla değişmek” olduğunu vurguladı. Ramazanın, insanlığa,
Allah’a kul olma yolunda önemli bir değişim fırsatı sunduğuna değinen
Başkan Görmez, bu fırsatı değerlendirerek değişmek yerine onu
değiştirmeye kalkışmanın doğru olmayacağını kaydetti. Ramazanın Kur’an ve Sünnetle oluşmuş geleneğini koruyalım...
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, Ramazanın Kur’an ve Sünnetle oluşmuş
geleneği göz ardı eden ve onu aşındırmaya yönelik bazı girişimler
bulunduğuna dikkat çeken Başkan Görmez, bu tür anlayışların ciddiyetle
ele alınması gerektiğini kaydetti. Başkan Görmez, Ramazanla ilgili
etkinliklerin de İslâmî âdab ve gelenek içinde yeni bir değerlendirmeye
tabi tutulması gerektiğini vurguladı. Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle: Değişmek için Ramazanın ruhaniyetine teslim olmak gerekir…
Gösterişli iftar programları, sınıf ve itibar esasına dayalı ihtişamlı
davetler, Ramazanı yanlış bir şekilde bir tür eğlence, karnaval ve
festival havasında terennüm eden eğilimlerin mevcut gidişatı ciddi
olarak dikkat çekmeye başlamıştır. İnsanlık durumumuzu Yüce Rabbimiz
indinde tahkim etmenin yolu, lütuf ve ihsan ayı Ramazanın ruhaniyetine
ve maneviyatına bihakkın teslim olmak, yeniden yapılanmak ve
değişmektir. Ramazanın coşkusu bir eğlence, şatafat ve gösteriye dönüşmemeli...
Müminlerin bu ayda yaşayacakları coşku ibadetin coşkusudur. İbadetle
neşelenen gönüller, müminler arasındaki muhabbeti de pekiştirmelidir.
Yoksa Ramazanın coşkusu son zamanlarda ortaya konulduğu şekliyle bir
eğlence, şatafat ve gösteriye dönüşmemelidir. İftar sofraları israf sofralarına dönüşmemeli…
Ramazan ayında icra edilen oruç ibadeti iftarla nihayetlenmektedir.
İftarlar kendi mütevazı hâlinde bir ziyafeti barındırmaktadır. Ancak bu
iftar sofraları asla israf sofralarına dönüşmemelidir. Zira son
yıllarda özellikle büyükşehirlerde gerek otel ve gerekse birçok
mekânlarda hazırlanan iftar sofraları kendi içinde israfı ve gösterişi
barındırmaktadır. Hanelerimizi ve gönüllerimizi orucu bizimle idrak eden herkese açık tutalım…
Ramazan iftarlarında aslolan evimizde iftar sofrası kurarak başta
ailemiz olmak üzere akraba, eş ve dostlarımızla beraber olmaktır.
Evlerimizi ve gönüllerimizi orucu bizimle idrak eden herkese açık
tutmalıyız. Ne zenginlik müminler arasında bir statüdür, ne de fakirlik
ve yoksulluk sofralarımızı kendileriyle paylaşmadığımız ayrı bir sınıfı
oluşturur. Aksine müminlerin ahlâkı, camideki gibi aynı safta
olanların her zaman bir ve beraber olmasını esas alır. Bu anlamıyla
asgarî ücretle geçinmeye mahkûm edilmişlerle, dar ve darlıkta kalanlar,
yoksun bırakılmışlar ve yolda kalanlarla zenginlerin sosyal
statülerini din eşit görür ve ibadetlerimizin ihyasını bu eşitliğe göre
mümkün oldukça tatbik etmeye bizleri teşvik eder. Bu
anlamıyla Ramazan gerçekten müminlerin bir ve eşit olarak Allah’ı idrak
ettikleri ve kendilerine rızık olarak verilen şeyleri mümin
kardeşleriyle paylaştıkları bir aydır. Paylaşımın yoğun yaşandığı bu
ayda elde edilen ahlâkî meziyetleri bütün zamanlara yaymak biz
müminlerden istenen davranışlardır. Elbette sosyal bir gereksinim olarak
değişik mekânlarda da bu iftarları yapmak mümkündür. Ancak asıl
maksattan uzaklaşılarak yapılan iftarların Ramazanın ruhuna ve
maneviyatına uygun olmadığı unutulmamalıdır. İftar çadırlarının gayesinin dışına çıkarılmasına izin vermeyelim…
Başlangıcı tamamen güzel bir düşüncenin ürünü olarak yoldan geçenlerin
ve yolda kalanların bir çorbayla iftarını açmasıyla ilgili kurulan
iftar çadırlarının son zamanlarda bu gayenin dışına çıkarak bir gösteri
aracına dönüştürülmemesine özellikle kamu hizmeti yapanların dikkat
etmesi gerekir. Dinî hükümlerin ortaya koyulmasında ve
tatbikinde aslolan bu hükümlerdeki hikmetlerdir. Hikmeti kaybolan bir
hükmün tatbiki İslâm’ın istediği bireysel kemale erme yolculuğuyla
oluşacak olan erdemli bir toplumun inşasını var etmez. Ramazandaki toplumsallaşma reklam, tanıtım ve gösteriye dönüşmemeli…
Ramazan dolayısıyla müminler arasında yaşanan toplumsallaşma doğal ve
kaçınılmazdır. Bu tarz sosyallikler doğal seyrinde yaşanmalıdır.
Özellikle bu toplumsallaşmalar reklâma, tanıtıma ve gösteri aracına
dönüştürülmemelidir. Bütün sosyal, kamusal ve ticarî kuruluşlar her yıl
Ramazan ayında yaptıkları hayırlı faaliyetlere devam etmelidirler.
Ancak bunu yaparken Ramazanın sükûnetine, huzuruna ve maneviyatına
riayet etmelidirler. Toplu iftarlarımızı çalışanlarımızla beraber yapalım...
Geliniz bu Ramazanda gerek kamu ve özel kuruluşları gerekse ticarî
kuruluşlar olarak toplu iftarlarımızı çalışanlarımızla beraber yapalım.
Çalışanlarla, işçilerle, memurlarla ve emekçilerle, iş sahiplerinin,
patronların, amirlerin ayrı dünyaların insanı olmadıklarını Ramazan
dolayısıyla gösterelim. Bu iftarla oluşan manevî atmosferi bütün bir
yıla yayarak bu kardeşliğin kalıcı olmasını sağlayalım. Özellikle
belirmek isterim ki, yanında beraber çalışanın derdiyle dertlenmeyen,
mümin idrakine sahip olmamış kimse demektir. Yanında emeğiyle çalışan
birinin darlığını gidermeden sırf desinler diye Ramazan paketini dağıtan
bir kişi İslâm’ın infak anlayışını anlamamış demektir. Yoksulluk ve
yoksunluğun sadece bir gıda paketiyle giderileceğini düşünmek, İslâm’ın
yardımlaşma ve dayanışmasını henüz tam kavrayamadığımız anlamına gelir.
Yardımlaşma ve dayanışma için yeni bir dil…
Şurası unutulmamalıdır ki onuruyla, izzetiyle yoksunluğunu belli
etmeden yaşayan nice insanlar vardır. Bu insanları bulmak ve onların
onurunu zedelemeden geleceklerinin inşası için çaba göstermek
gerekmektedir. Bu anlamıyla yardımlaşma ve dayanışmanın yeni dilinin
bulunması önemli bir sosyal sorumluluktur. Yardımlaşma ahlâkı…
Ramazan ayı, oruç ibadetinin yanında yardımlaşma ve dayanışmayı da
içinde barındırmaktadır. Tabiî ki müminlerin zekât ve fitrelerini
sorumlulukları doğrultusunda yerine getirme gayretleri önemlidir. Ancak
yardımlaşma ve dayanışma asgarî limitlerde ifa edilen zekât ve fitrenin
dışında infakı da kapsamaktadır. İnfakla ilgili duyarlılığımızı bu ay
vesilesiyle hatırlamalı ve infakta da yarış yapmalıyız. Ancak İslâm,
yardımlaşma ve dayanışmanın rastgele yapılmasını değil, ahlâkî bir
temele dayalı ifa edilmesini esas alır. Yardım eden kişinin, yardım ettiği kişinin onurunu koruma mükellefiyeti vardır...
Yardım edenin yardım edilene karşı hiçbir üstünlüğü yoktur. Yardım eden
kişinin, yardım ettiği kişinin onurunu koruma mükellefiyeti vardır.
Kişilerin itibarının zedelenmesine imkân tanıyan yardım
organizasyonlarının İslâm’ın insan haysiyetinin korunması prensibine
uygun olmadığı bilinmelidir. Hiçbir sosyal yardım, insan kişiliğinin
zedelenmesine asla kapı aralamamalıdır. Bireyin onuruna yakışanı, kendi ihtiyaçlarını kendisinin almasıdır…
Yardımda esas muhtaç olanın ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Ramazan
dolayısıyla son yıllarda her tarafta görünür olan gıda paketleri
kişilerin ihtiyaçlarından ziyade belli başlı maddeleri ihtiva
etmektedir. Bu paketlerin toplumsal yaraları ne kadar sardığı
tartışmalıdır. Bireyin onuruna yakışanı kendi ihtiyaçlarını kendisinin
almasıdır. Yardım edenlerin bu hassasiyeti göz önünde bulundurarak
toplumsal dayanışmaya katkı vermelerinin insan onuruna daha yakışır
olacağı bilinmelidir. İyi bir insan ve kaliteli mümin olmanın yolları…
Tekrar etmek isterim ki bizler Ramazan ayını değil, Ramazan ayı bizleri
değiştirmelidir. Oruç, nefislerimizi terbiye etmeli ve her türlü
aşırılıktan ve kötü alışkanlıklardan bizi arındırmalıdır. Bu ay
dolayısıyla orucu nelerin bozduğuyla ilgilenmekten ziyade, bozulan
kişiliklerimizi orucun hikmetiyle yeniden nasıl onarmamız gerektiğiyle
ilgilenmek daha önemlidir. Ramazan vesilesiyle yapılması gerekenler iç
dünyamızı dengeleyerek dış dünyamızın da bozulmamasını sağlayacak olan
iyi bir insan ve kaliteli mümin olmanın yollarını aramaktır. Bu Ramazan selâmı yeniden yayalım…
Bu Ramazanda da her Ramazanda olduğu gibi bir değeri ihya etmek,
hatırlamak ve hayatımıza dâhil etmek arzusundayız. Bu değer “selâm”dır.
Selâm unuttuğumuz, ihmal ettiğimiz, yeterince özen göstermediğimiz bir
değer olarak kayıplara karışmış bir İslâmî gelenek olma yolundadır.
Oysa selâm tanışmanın, buluşmanın, görüşmenin ilk adımıdır. Selâmla
açılmayacak kapı, onunla varılamayacak hedef yoktur. Müminler her
durumda ve koşulda birbirlerine selâm vererek güven tazelerler.
Birbirlerine merhamet eder, birbirilerinden emin olurlar. Bugün cümle
mevcudata karşı perdelenmiş bir ilişkiler ağında selâm yeni bir umut ve
taze bir başlangıçtır. Selâm İslâm’ın en temel şiarları arasında yer
alır ve müminler birbirlerine selâm verdikleri her seferinde barışa,
esenlik ve huzura atıfta bulunurlar. Selâmsız geçmenin küçük düşürücü
birer davranış olarak kodlandığı bir dünyadan selâmı bir külfet olarak
gören yeni bir dünyaya geçişin bedeli tüm insanlık için ağır olmuştur.
Selâmsızlık, telafisi imkânsız hasarlara yol açmıştır. Ramazan ayı
vesilesiyle selâmı ihya ederken, bunun bir sonucu olarak da
kardeşliklerimizi, dostluklarımızı, yakınlıklarımızı, tanışıklıklarımızı
takviye etmiş olacağız. Medyamızın dinî konuları anlamsız tartışma ve gerilim konusu yapmaktan uzaklaşması sevindirici…
Bu basın toplantısı vesilesiyle burada belirtmeden geçemeyeceğim bir
diğer husus da siz medya dünyamızla ilgilidir. Özellikle son yıllarda
kamuoyunun hassasiyetine duyarlı kalarak medyamızın, dinî konuları
anlamsız tartışma ve gerilim konusu yapmaktan özenle kaçınmaya dikkat
etmesi takdire şayandır. Ancak hala bazı istisnaların olduğu da bir
gerçektir. Elbette İslâmî konular kamuoyunda konuşulmalı ve gerektiği
ölçüde tartışılmalıdır. Ancak bu konuşmalar reyting kaygısı ve magazin
boyutunda olmamalıdır. İslâmî konular, İslâmî ahlâk, yüksek bilgi ve
hikmet çerçevesinde ele alınmalıdır. Dinî içerikli programlarda aslolan İslâm’ın genel, kuşatıcı ve doğru anlatılmasıdır…
Ramazan ayında yapılan dinî yayınların kamuoyunu rahatsız edici
mahiyetten çıkması sevindirici olmakla birlikte bu tür programların asıl
gayesi, sahih dinî bilgileri halka ulaştırmak olmalıdır. Ancak bazı
programlarda zaman zaman dinî tecrübede kabul görmemiş birtakım zayıf
görüşlerin, tedbiri ikinci bir plâna iten tevekkül anlayışının ve
reytingin de etkisiyle hüzün eksenli bir menkıbe ve dramatik din
anlayışının öne çıkarıldığı gözlenmektedir. Dinî içerikli programlarda
aslolan, İslâm’ın genel, kuşatıcı ve doğru şekilde anlatılması
olmalıdır. Bu açıdan gündelik hayatın tüm yönlerini kuşatacak şekilde
İslâm’ın ahlâkî prensiplerinin anlatılmasına yönelik bir çaba ve
gayretin, bu tür program yapanların sorumluluğunun bir parçası olduğunu
hatırlatmak isteriz.
|