Dünya da ve ülkemizde yüzlerce belkide binlerce kadının aileden başlayarak toplumun çeşitli alanlarında şiddete, cinsel istismara, eğitimden yoksun bırakılmaya, ekonomik yönden erkeğe bağımlı hale getirilmeye, ataerkil aile yapısından kaynaklanan problemlere, başörtüsü sorununa kadar kadın haklarının ötesinde insan haklarının istismar edildiği bir 8 Mart’ı daha yaşıyoruz. Son yıllarda kadın hakları konusunda dünya da ve ülkemizde çalışmaların hızlı bir şekilde sürdürülmesine rağmen ne yazık ki kadınlara karşı uygulanan haksız hatta insanlık dışı hak ihlalleri maalesef devam ediyor. Kadına sahip çıkmak ve ona değer vermek adına alınan kararlar, söylemden öteye geçemiyor. Kadını korumaya yönelik çıkarılan onca yasaya rağmen son dönemlerde devlet tarafından koruma isteyen kadınlarımızın yakınları tarafından şiddet görmesi hatta sokak ortasında öldürülmesi maalesef kadının yaşama hakkının bile elinden alındığı güvensiz bir ortamda yaşamaya mahkum edildiği bir ülkede yaşadığımızın en üzücü örnekleridir. Yapılan faaliyetler bir yana, dünyada kadının haklarının neler olduğu noktasında bile ittifak sağlanamıyor. Çünkü; yapılan araştırmalar gösteriyor ki hem dünyanın çeşitli ülkelerinde hem de ülkemizde kadın hakları ihlal ediliyor. Kadın haklarının istismar edildiği bir diğer konu da maalesef dini yanlış yorumlamadan kaynaklanıyor. İslam’ın, kadın ve erkeği kul paydasında eşitleyen ve kadın ve erkeği tek başına sorumlu tutan bir anlayışa sahip olmasına rağmen maalesef yanlış dini yorumların kadının aleyhine yapıldığını ve kadının haklarının din adına elinden aldığını maalesef üzülerek görüyoruz. Oysa kadına karşı ayrımcılığı, kadını erkekten aşağı gören düşünceyi dine mal etmeye çalışmak dine (kadından önce) haksızlıktır. Oysa kadın hakları konusuna çok önem veren dinimiz kadına müstesna bir yer vermiş ve haklarının gözetilmesini emretmiştir. DİB’in bu konudaki çalışmalarını olumlu buluyoruz. Bir türlü ülke gündeminden düşmeyen tesettür ve başörtüsünün kamu alanında laiklik adına yasaklanması kadın haklarının ötesinde din ve vicdan özgürlüğünün ihlali ve laikliğin istismarıdır, kadına uygulanan bir ayrımcılık ve şiddettir. Bu nedenle kadının toplumda cinsiyet ayrımı yapılmadan sadece birey olarak kabul görmesi ve yalnızca kadın hakları gibi sınırlı bir alanda değil insan hakları bağlamında yani insanın doğuştan sahip olması gereken haklarının korunması adına gösterilen çabaların neticesi olarak 8 Mart Dünya Kadın Hakları Günü kutlanmalıdır. Kadınıyla erkeğiyle topyekûn “kadın istismarına” son verilebilmek için çalışmalar ortaya koymak ve kadınlar gününü gerçekten kadınların istismar edilmediği bir günle kutlamak için daha çok çalışmamız gerekir. |