Bu gün 28 Şubat 2021 . 28 Şubat'ın 24. Yıldönümü ... 28 Şubat geldiği zaman, tarihin utanç levhalarını üzerinde taşıyan bu gün ile ilgili anıları dile getirirken, dillerimiz o günlerin kara sayfalarında lal olur, fakat aleme ibret olsun diye de gündemimizde tutmaya devam ederiz. 28 Şubat bir mağduriyetti, dindar kesime karşı kindarlıktı, toplumun bazı kesimlerinin diğer bir kesime tahakkümüydü… Bu, askeri kesimin devletin işleyişine müdahalesi ve tehdidiydi. Askerlerin düşüncesiyle yeşil sermayenin kamu alanından atılması mantığıydı. Bu mantıkla, askerin müdahalesinin yasal gösterilip en büyük silah araçlarından birisi olarak Medyanın kullanılmasıydı ve çok da etkili oldular. Bu yapılanların amacı, var olduğunu düşündükleri askeri vesayet sisteminin devam ettirilmesiydi. 28 Şubatın etkileri uzun zaman devam etti. İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 7 Temmuz 1997'da imzalanan bir protokol vardı ki Demokles’in kılıcı gibi sivil idarenin tepesinde devamlı sallanıyordu. İl İdaresi Kanunu'nda yapılan değişiklik askerin, polisin yeterli olmadığı durumlarda toplumsal olaylara müdahalesine dönük bir düzenlemeyi zorunlu kılmıştı. Emniyet Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA) denilen bir Protokol imzalanmıştı. 2010 yılına kadar devam eden bu protokole göre; polisin yetersiz kaldığı yerde askerler yardım edecekti. Öyle biliyorduk ama protokolün 9'uncu maddesi Valilik talep etmese de askere, kendisi gerekli gördüğü durumlarda toplumsal olaylara el koyma yetkisi veriyordu. Protokol şehir merkezleriyle ilgili istihbaratı askerle paylaşma imkanı da getiriyordu. Bu garabet ancak 2010 yılında kaldırıldı. İstedikleri hedeflere ulaşamayan bu vesayet odakları, 2003, 2004 yıllarında darbeye hazırlık ve 15 Temmuz 2016 yılında da darbeye yeltendiler. Yılmamışlardı… Daha fazla kinlenmişlerdi ki her tarafa bombalar atıyorlardı. 2016'dan itibaren hızlanan "askeri vesayetten arınma" süreci, başarıya ulaşmış, gerek 28 Şubat öncesi ve gerekse 28 Şubat sonrası ve 15 Temmuz 2016 hain darbe girişimi ve tortularını önemli ölçüde ortadan kaldırmıştır. Bu gün artık darbeci gruplar tasfiye edilmiş, Devlet ve Millet birbirine barışık hale gelmiş, vesayet odakları dersini almış, en önemlisi de bu işleri yapanlar yargı önüne çıkarılmıştır. Bugün artık Devlete ve Millete tuzaklar kurulamıyor, Kalkancılar, Müslüm Gündüzler ve Fadimeler Şahinler dindar kesime karşı kullanılamıyor. Artık yeşil veya siyah sermaye diye bir ayrımda yapılmıyor… O günleri yaşayan ve çok talihsiz bir zamanda Milletin ümidi olan terleyen yiğit bir insan ve Başbakan vardı. Prof. Dr. Necmettin Erbakan… Kendisine karşı olanların veya vesayet odaklarının bir hıncı vardı, o’nu dindar kesimin gözünden düşürmek ve dindar kesimi sindirmek istiyorlardı. Akılla ve mantıkla izah edilemeyecek durumları dahi dayatıyorlardı. Milli Güvenlik Kurulu'nun Necmettin Erbakan başkanlığındaki 54. hükümetin istifasına yol açan toplantısında alınan ve dayatılan bir takım kararlar alınmıştı. MGK bildirisinin yayımlanmasının ardından, 1 Mart 1997'de askerlerin MGK toplantısına getirerek, hükümetten yapılmasını istediği maddeler ortaya çıktı. Bu taleplerin arasında, "Temel eğitimin 8 yıla çıkması, imam hatip okullarının meslek okullarına dönüştürülmesi, irticai faaliyetlere karıştıkları için TSK'daki görevlerine son verilen askerlerin belediyelerde istihdam edilmesinin önüne geçilmesi" de vardı. Erbakan, bu maddelerdeki bazı ifadeleri kabul etmeyerek, kararları imzalamadı. Erbakan Hoca; Alparslan’ın cesaret, Hüdavendigar’ın şehadet, Fatih’in feraset, Abdülhamit’in devlet kürsüsüne çıktı; Orada konuştu. Orada büyük zaferlerin işaretini verdi. “Bedel ödemekten değil, gücümüzü son haddine kadar kullanamamaktan korkarım.” dedi. Heyecanını milletten, ruhunu ulemadan aldı. Mehmed Zahid Kotku, Mahmud Sami Efendi, Mahmud Efendi gibi veli zatların önünde kemal-i edeple oturdu; Millet evlatlarına, ancak İslam’ın ve onun bağlılarının önünde diz çökenlerin emperyalizmaya diz çöktürebileceğini gösterdi. Erbakan Hoca, ülkesi madde planında kurtarılan fakat mana planında işgal edilen mazlum milletin, “Ya Rabbi! Bizi ekmeksiz, susuz bırak, lakin İslamsız bırakma” şeklindeki duasının bereketiydi. Geldi, yol açtı ve tarihin akışını değiştirdi. Yolu payidar, makamı Cennet olsun. Evet, darbenin üzerinden tam yirmi dört yıl geçti. O dönemde ikna odaları kuranları, üniversite kapılarına turnike koyduranları, başörtülü kızlarımıza şiddet uygulayanları ve cuntanın yanında ve emrinde hazırolda durup milli iradeye, demokrasiye ve hürriyete yönelik taciz suçlarına ortak olanları unutmadık, unutmayacağız da. Evet 28 Şubat geçti ama izleri yüreğimizde devam ediyor. Unutmuyoruz, unutmadık, unutturmayacağız… Nail ÇELİK İzmir Diyanet-sen 2 Nolu Şube Başkanı İŞTE ERBAKANIN İKTİDAR, HAPİS VE DARBELERLE DOLU HAYATI
|