Tevhidi kanıyla kurtaran, tarihe bile sığmadığı için ebediyete taşınan, vurulup yatarken meleklerin tertemiz alınlarından öptüğü ecdadımız, İslâm’ı boğmak, vatanımızı işgal, milletimizi esir etmek isteyen emperyalistlere karşı gösterdiği insanüstüTevhidi kanıyla kurtaran, tarihe bile sığmadığı için ebediyete taşınan, vurulup yatarken meleklerin tertemiz alınlarından öptüğü ecdadımız, İslâm’ı boğmak, vatanımızı işgal, milletimizi esir etmek isteyen emperyalistlere karşı gösterdiği insanüstü direnişle, sadece tarihin şanlı sayfalarında altın harflerle yerini almakla kalmamış, gelecek nesillere üzerinde onurla yaşayacakları bir vatan armağan etmiştir. Çanakkale’de hiçbir silah ve teçhizat gücünün kırmayı başaramadığı, tarihte eşine az rastlanan destansı direniş, askeri bir zafer olmakla birlikte, bir milletin ezeli kahramanlığının sembolik ifadesi, topyekûn var olma mücadelesi olması bakımından da önemlidir. Çanakkale, izzet içinde ölümü zillet içinde yaşamaya yeğleyen asil ruhun verdiği ‘İstiklal Mücadelesi’ ateşinin bir daha sönmemek üzere tutuşmasıdır. Çanakkale, aynı zamanda medeniyetler çarpışmasının veya yüzleşmesinin de en canlı, ibretlik görünümüdür. Orada ahlaklar, anlayışlar, değerler, tarihin ve insanlık vicdanının huzurunda birbirini test etmiş, yüzleşmiştir. Dünya bir kez daha hak ile batılı, yalanla hakikati, zulümle adaleti, zorbalıkla merhameti, barbarlıkla insanlığı, ölümle hayatı aynı kare içinde mukayese edebilmiştir. Çanakkale, nice anaların evlatsız kaldığı fakat kibrin tevazuya, kuvvetin hakka, zorbalığın imana, emperyalizmin özgürlük iradesine diz çöktüğü bir savaştır. Dünyayı sömürgeleştiren Batı’nın merkez güçleri, modern kapitalist yayılmacılıkları ve küresel çıkarları için boğazlardan geçip müttefikleri Rusya’ya yardım etmek, Osmanlı’yı yıkmak amacıyla, o zamana kadar görülmemiş bir ittifak gücüyle boğaza yanaşmıştır. Bu sırada ‘Hasta adam’ diye tabir ettikleri Osmanlı, düşmanın her bir hamlesiyle özellikle Trablusgarp ve Balkan savaşlarından sonra sarsılarak son direniş sathı olan Anadolu’ya çekilmiştir. Savaşlar sonrası yorgun düşen Osmanlı Devleti’nin yeni bir savaşı sürdüremeyeceğini ve kazanamayacağını düşünen emperyalistler, kendilerinin hiçbir şartta kaybetmeyeceklerine inanmaktadır. Osmanlı’ya ebediyen yok edecek son darbeyi indirmek için kıyıya yaklaşan zırhlı filolarda zafer partileri, kutlamaları bile başlamıştır. Önünde hiçbir kuvvetin duramayacağına kesin gözüyle bakılan emperyalist güç, karşısında bir ordunun iman dolu göğsüyle çelikleşen aşılmaz siperlerini bulmuştur. Gelibolu’nun düşmana doğru esen rüzgârı tek dişi kalmış canavarın vahşi alçaklığını tersine çevirmiştir. Tarihe yön verecek rüzgâr Kut’ul Amare’den başlayarak tersine dönmeye başlamıştır. Çanakkale, bir neslin yok olması pahasına geçilememiştir. ‘Çanakkale Geçilmez’, bir varoluş, istiklal ve istikbal parolasıdır. Çanakkale geçilmez demek, iman, ahlak, İslam, vatan, ezan geçilmez demektir. Bu uğurda bir neslin ölümü göze alması ve şehadete yürümesi, arkasından gelecek yeni nesillere istiklalin önemini anlatacak tarihî bir mirastır. Böylesine muhteşem bir tarihsel mirasla kendi yurtlarında var olan bir millet, hiçbir şartta konjonktürel gelişmelerden yılmaz ve varlığı sarsılmaz. Zaferi kazanan sır, bir yüce hakikate inanmış, adanmış olmanın, bütün matematikleri geçersiz kılan sonsuz gerçekliğidir. Çünkü onlar ölümsüzlüğün tadıyla mest olarak bir kez bile tereddüt etmeden ölümün üzerine giden, yüzyıl sonra tarihe görkemli bir dönüş yapan nesillerin şehadetle beslenen, şehadeti besleyen ruhudur. Onlar o gün önden şehadete yürüdüler, ardından gelen nesiller, 15 Temmuz, Afrin ve İdlib başta olmak üzere, onların izlerini takip ettiler. Güç birliği yapan düşman, zafer rüyaları ile gelmiş, hezimetin büyük yıkımıyla çökmüş olarak gitmiştir. 18 Mart’ta, Çanakkale’de Mehmetçiğin ezici bir üstünlük karşısında kesin ve parlak şekilde kazandığı zafer, Osmanlı Devleti’nin uzun bir aradan sonra kazandığı ilk büyük zaferdir. Mehmetçik, iman dolu göğsünü yüz binlerce düşman mermisine siper ederek ateş tufanını söndürmüştür. Çanakkale Zaferi, bütün dünyanın siyasal, sosyal dengesini, denklemini değiştiren en etkili gelişme olmuştur. Bizim içinse İstiklal Harbi’nden kurulan yeni devlete, şimdilerde emperyalizmin her türlü vesayet ve esaret kumpaslarına direnişimizde ilham olmuştur. Çanakkale, millet olma bilincimizi tahkim etmiştir. Çanakkale, milletimizin varoluş irade ve direnişini dünyanın hiçbir gücünün kıramayacağını göstermiştir. Çanakkale, bizi besleyen kök değerlerin geçmişteki iftihar tablosu olmasının yanı sıra, gelecekteki cesur atılımlarımıza da eşsiz ilham vermektedir, vermelidir. Bu bütün hücreleriyle samimi inanç, bu inançlı mücadele, mücadeleyi bırakmayan kararlılık bizim rehberimiz olacaktır, olmalıdır. Birlik ve beraberliğimizi hedef almaya devam eden saldırılara karşı verdiğimiz mücadelede Çanakkale ruhu, amaçlarımızın, idealimizin güç ve ilham kaynağıdır. Atalarımızın korumak ve bizlere ulaştırmak için uğrunda canlarını verdikleri değerleri, biz birlikle, bilgiyle, ilimle, teknolojiyle, ahlakla, erdemle, cesaretle güncelleyerek daha güçlü bir şekilde yaşatarak zenginleştireceğiz. Diyanet-Sen olarak, Çanakkale ruhunu canlı kılmanın, birlik ve beraberlik içinde el ele, gönül gönüle vermek, amaç ve ideal birliği yapmak, tek yürek, tek bilek, tek yumruk, tek ses, tek nefes, tek vücut olmakla mümkün olacağına inanıyoruz. Çanakkale ruhunu yaşamak, yenilmemek, bıkmamak, usanmamak, yorulmamak, pes etmemek, başarmak; vatanımız ve bizim için canını feda etmekten çekinmeyen şehitlerin nesilleri olarak, kendi çıkarları için vatana ve millete ihanet edenlere izin ve fırsat vermemek demektir. Anlamını vesayete ve esarete karşı olmaktan alan bu ruhu yaşamak, yaşatmak ve gelecek kuşaklara olabildiğince eksiksiz anlatmak ve aktarmak millî bir görev ve sorumluluk olarak boynumuzun borcudur. Çanakkale Zaferi’nin 105. yılında, bu toprakları bize vatan kılan şehitlerimizi rahmet ve minnetle yâd ediyoruz. |
75 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |